Bilişsel Çarpıtmalar: Nedir? Nasıl Başa Çıkılır? Ve Daha Fazlası

Bilişsel çarpıtmalar kişinin yaşamının her alanına olumsuz etki etmesi bakımından önemli bir kavramdır. Gerçekliği çarpıtan bu düşünceler nedeniyle kişi kendisini, o andaki deneyimini ve geleceğini hatalı olarak değerlendirir. Bilişsel çarpıtmaların etkisi altında düşünmek oldukça yaygın bir durumdur. Bu çarpıtmaların sıklığı ve kontrol edilebilir olup olmadığı önemlidir.

Bilişsel çarpıtmalar kişinin yaşamına otomatik düşünceler ile ansızın gelir ve tüm duygudurumunu etkiler. Kendisi ve başkaları hakkında olumsuz yorumlar yapmak kişinin yaşamını pek çok açıdan olumsuz yönde etkileyecektir. Özellikle romantik ilişkiler bu düşünce tuzaklarından sıklıkla etkilenir. Bilişsel çarpıtmalar kişilerarası sorunlara yol açar, işe odaklanmayı zorlaştırır ve kendisiyle olan ilişkisine zarar verir. Bu olumsuz düşünce kalıpları kontrol edilmezlerse zihinde kalıcı yer edinebilir ve bu da psikolojik sorunlara zemin hazırlar.

    Otomatik Düşünceler ve Bilişsel Çarpıtmalar Nelerdir?

    Otomatik düşünceler; anlık ve bilinçli olmayan düşüncelerdir. Çok iyi öğrenilmiş olan bu düşünceler rutin(leşmiş) düşünceler olarak da adlandırılabilir. Hayatımızın birçok alanına yayılıp yerleşmesi mümkün olan bu düşünceler, sanki bir merkez tarafından otomatiğe alınmış gibidir.

    Bu sebeple olmalıdır ki, bu olumsuz düşünceler bilişsel terapide (bundan ilerleyen bölümlerde bahsediyor olacağız) “otomatik düşünceler” olarak adlandırılır ve terapide bu düşünceler tespit edilerek iyileşme sağlanmaya çalışılır.

    Farklı başlıklar altında inceleyeceğimiz otomatikleşmiş olumsuz düşünceler oldukça çeşitli olsa da en genelinde “bilişsel çarpıtmalar” olarak ifade edilebilir. Bilişsel çarpıtmalar, kişinin gerçeklik algısını genellikle olumsuza yönlendirerek çarpıtan mantıksız, abartılı düşünce veya inançları tanımlamak için kullanılır.

    Amerikan Psikoloji Birliği’ne (APA) göre, hatalı veya yanlış düşünme, algılama veya inanma olarak tanımlanan bilişsel çarpıtma aslında kendimize ve etrafa karşı önyargılı bakış açılarımızdır. Bunlar farkında olmadan zamanla pekiştirdiğimiz kalıplardır.

    Zihnimizin Durmaksızın İşlemesi Kötü Bir Şey Mi?

    Zihnin bilinçsizce, durmaksızın işlemesi kulağa bazen yorucu gelse de belli alanlarda oldukça işlevseldir. Burada durmaksızın işlemesinden kastımızda herhangi bir psikopatolojiyi konu dışı tuttuğumuzu da belirtelim.

    Otomatik sistem, zihnin bilgi işlemeyi farkındalık ve bilinç dışında gerçekleştirdiği bir refleksi olarak tanımlanabilir. Bu refleks sayesinde, bir eylemde bulunurken her adımımızı tek tek planlamakta zaman harcamaz, buna rağmen eylemlerimizi akıcı bir şekilde yürütebiliriz.

    Örneğin oturduğumuz yerden kalkıp kendimize bir kahve yapmaya yeltendiğimizde elimizi ayağımızı nereye koyacağımızı tek tek düşünüp vücudumuzun her hareketini planlamayız, sadece yaparız. Deneyimlerimiz sayesinde, doğru süreci zaten çoktan biliyoruzdur. Dolayısıyla otomatik sistem, çevreyle sorunsuz ve rahat bir şekilde etkileşimde bulunmak için son derece önemlidir.

    Zihnimiz Ne Zaman İşlevselliğini Kaybeder?: Kontrol Edememe Endişesi

    Davranışlarımızın temelde bilinçli düşüncelerimiz ve hislerimiz tarafından yönlendirildiğine inanmak istediğimizi söyleriz. Aksi hâlde, yani kontrol edememe durumunda endişe, korku, kaygı hissedebiliriz. Bu oldukça anlaşılırdır çünkü kontrolsüzlük de tıpkı belirsizlik gibi bir bilinmezliktir; bilinmezlik ise zihnin kendini güvende hissettiği bir alan değildir. Belki de bu noktada bizi rahatlatabilecek en olağan şey, düşünce, duygu ve davranışlarımız arasındaki ilişkiyi daha iyi keşfetmek olacaktır.

    Şimdi gelelim asıl konuya; esasen bilinçli düşünceler ile yönlendirildiğimiz fikrine karşı, zihinsel işlevler üzerine onlarca yıldır yapılan araştırmalar durumun yalnızca böyle olmadığını göstermiştir. Günlük hayatın içinden bir durum üzerinden anlatmaya çalışalım bunu:

    Diyelim ki gürültülü bir kafede gayet de akıcı bir sohbet içindeyken bir anda bir şarkıya kapıldı kulağınız, dikkatiniz-odağınız kaydı. Oysa hiç de sohbeti kesmek istememiştiniz. İşte bu, zihnimizin bilgiyi herhangi bir anda, kasıtlı ya da bilinçli çabamız olmadan işlediğini ve bu bilginin davranışlarımızı bilinçsiz şekilde etkilediğini gösteren örneklerden yalnızca biridir.

    Bilişsel Çarpıtmanın Türleri ve Örnekleri

    Bilişsel çarpıtmalar, insanların düşünme süreçlerinde mantıksız ve genellikle olumsuz inançlara kapılmasına neden olan zihinsel tuzaklardır. Bu çarpıtmalar, kişinin olayları ve durumları gerçekçi olmayan ve aşırı genelleştirilmiş bir şekilde algılamasına yol açar. Bilişsel terapinin temel amaçlarından biri, bu tür çarpıtmaları tanımak ve düzeltmektir. İşte bilişsel çarpıtmaların bazı yaygın türleri ve günlük yaşamdan örnekler:

    1-’Hep ya da hiç’ Düşünme Kalıbı:

    Kişisel özellikleri siyah ya da beyaz gibi uç noktalarda görmek demektir. Bu düşünce tarzı mükemmeliyetçiliğin temelini oluşturur. Kişi herhangi bir işi mükemmelin altında yaptığında kendisini “tamamen” başarısız hissedebilir. Her zaman “A” alan öğrenci bir kere “B” aldığında “iş yaramazın tekiyim” sonucuna varabilir.

    2-Aşırı Genelleme:

    Bu çarpıtma türü, tek bir olumsuzluğu hiç bitmeyecek, hep bu şekilde devam edecek şekilde genellemektir. Örneğin; kişi yemeği az pişmiş olduğu için “asla hiçbir şeyi düzgün yapamıyorum” diye düşünebilir. Ya da bir kişi tarafından reddedilen genç, “hayatım boyunca yalnız kalacağım” diye aşırı genelleme yapabilir.

    3-Zihinsel Filtre:

    Bu zihinsel filtre “olumsuz ayrıntıları” hemen bulur. Olumsuz ayrıntılar, bütün olayın olumsuz algılanmasına yol açar. Örneğin; sınavdan 83 alan bir öğrenci yapamadığı 17 soruya odaklanıp, “üniversiteyi bitiremeyeceğini” düşünebilir.

    4-Olumluyu Geçersiz Kılma:

    Burada kişiler olumlu olayları yok sayar ve hatta onları olumsuz kılma eğilimindedir. Örneğin, kişi takdir edildiğinde “sadece kibar olmaya çalışıyor.” diyebilir. Bir başarısının sonucunda “kolaydı, önemli bir şey değil, şansa oldu” diyebilir.

    5-Sonuçlara Atlama:

    Kişi vardığı sonucu destekleyecek herhangi bir kanıtı olamamasına rağmen olumsuz bir sonuca atlar. Bunu “zihin okuma” ve “falcılık yapma” şeklinde yapar.

    6-Zihin Okumak:

    Kişi başkalarının zihninden geçenleri olumsuz şekilde tahmin eder. Örneğin bir arkadaşı ona “merhaba” demediğinde “beni görmezden geliyor, belki de beni artık sevmiyor” diye yorum yapar. Bu konu hakkında gerçekçi bir araştırma yapmak yerine buna inanır.

    7-Falcılık Yapmak:

    Burada kişiler işlerin kötüye gideceğini tahmin eder ve buna inanır. Örneğin elinde herhangi bir kanıtı olmasa da “konuşma sırasında aklıma hiçbir şey gelmeyecek, rezil olacağım” diye bir sonuç öngörür.

    8-Büyütme ve Küçültme:

    Bu hataya “dürbün hilesi” de denir; çünkü kişiler bazı olayların önemini aşırı abartabilir ve bazı olayları fazla küçültebilir. Kişi kendi hatalarını ve başarısızlığını çok büyük görür, “bu büyük bir felaket, rezil olacağım” diye düşünür. Ancak aynı zamanda kendi iyi özelliklerini ufak ve başkalarının başarısızlıklarını küçük aksaklıklar olarak görürler.

    9-Duygusal Karar Verme:

    Kişi duygularını gerçekliğin bir kanıtı olarak algılar. Kişiler duygudan yola çıkarak gerçekten öyle olduğunu var sayar. Örneğin “Kendimi çok başarısız hissediyorum” “o halde ben başarısızım” şeklinde bağlantı kurar. Ya da “kendimi suçlu hissediyorum” “o halde kötü bir şey yapmış olmalıyım” sonucuna varır.

    10-”-meli”, “ -malı” Cümleleri:

    Kişi kendini motive etmek için “şunu da yapmalıyım, bunu da bitirmeliyim” gibi düşünebilir. Bu cümleler kişide suçluluk hissi ve başkalarına karşı öfke uyandırabilir. Örneğin, kişi “şimdiye kadar iyileşmeliydim.”, “o kadar yememeliydim” diye düşünerek kendini suçlu hissedebilir. Ya da başkası hakkında “herkes zamanında burada olmalıydı” düşünmek öfkeyi arttırıcı bir düşünce hatasıdır.

    11-Etiketleme:

    Kişi bir hatayı tarif etmek yerine aşırı genelleyici bir etiket yapıştırır. Örneğin kişi “köle gibi çalışıyorum ve aldığım bir kuru teşekkür. Çok kaba biri.” dediğinde her iki kişi de etiketlenmiştir. Burada “çok çalışma eylemi” “köle” olarak, “duyarsız davranış” ise “kaba biri” olarak etiketlenmiştir.

    12-Kişiselleştirme:

    Bu çarpıtma sıklıkla suçluluk duygusuna yol açar. Kişi kendisini aslında başlıca sorumlusu olmadığı bir olayın sorumlusu olarak görür. Örneğin kişi arkadaşı hasta olduğu için görüşmeyi iptal ettiğinde “ekildim, aramızı bozacak bir şey yaptım.” diye düşünebilir.

    Bilişsel Çarpıtmanın Nedenleri ve Etkileri Nelerdir?

    Nedenleri

    Depresyon ve kaygı başta olmak üzere birçok psikolojik tablonun altında çarpıtılmış düşünceler vardır. Bu düşünceler gerçekliği çarpıtarak kişinin hatalı düşünmesine yol açar. Bu düşünceler bireyin gelişim sürecinde başına gelenlerden yola çıkarak edindiği hatalı öğrenmelerden kaynaklanır.

    DEPRESYON TESTİNE GİTANKSİYETE TESTİNİ BAŞLAT

    Etkileri

    Bilişsel çarpıtmalar, kişinin zihninde anlık olarak beliren olumsuz içerikli otomatik düşüncelere yol açar. Kişiler bu anlık olumsuz yorumlara inanırlar ve dolayısıyla sıkıntı verici duygular ortaya çıkar. Bu düşünce süreci çok kısa sürede olur ve biter. Sonrasında kişi kendisini “neden üzüldüğünü” merak ediyorken bulur. Bilişsel çarpıtmaların etkisiyle olumsuz oluşan duygu ve düşünceler; kişinin sosyal, özel ve iş yaşamını olumsuz etkileyecektir.

    Romantik İlişkilerde Düşülen Otomatik Düşünce Tuzağı

    Düşüncelerimiz Gerçek mi?

    Ünlü filozof Descartes’ın “Düşünüyorum, o hâlde varım.” sözünü az çok herkes bilir. Özümüzün düşünce olabileceğine değin uzanan bu felsefi görüş bir yana, her zaman objektif şekilde, doğru ve realiteye uygun düşüncelerden mi var oluruz gerçekten?

    Bu yazının geneline baktığımızda sorunun cevabını vermek çok da zor olmasa gerek. Öyle ya da böyle, düşüncenin varlığımızla ilişkisindeki en önemli etkilerinden birini kurduğumuz romantik ilişkilerimizde de görürüz. Hayatımızın önemli bir bölümünde ilişkimiz ve partnerimiz üzerine düşünürüz fakat ya düşündüğümüz gibi değilse?

      İkili İlişkiler ve Partnerlerin Otomatik Düşünceleri

      Bu yazıdan hareketle tahmin edebileceğiniz üzere, ilişkilerde her iki taraf da partnerinin davranışlarıyla ilgili belirli otomatik düşünceler yaşar; bazen bu düşüncelerle ilintili olan duygular ilişkide uyumsuzluğa ya da anlaşmazlığa yol açabilir.

      Bazen şunu gözden kaçırıyoruz: Hayata dair kontrol edemediğimiz şeyler olsa da bir o kadar da kontrol edebildiğimiz şeyler var. Hatta “hiçbir şeyi kontrol edememe algısı” sorumluluktan kaçma kazancını avucunuzun içine koyan büyük bir yanılgıdır belki de.

      Bu yanılgı ne yazık ki değişim dönüşüme veya sorunlarınızı sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturmaya pek de yardım etmez. Bu bağlamda partnerinizin davranışlarını ya da onun sizin davranışlarınızı yorumlama şeklini kontrol edemeseniz de, kendi davranışlarınızı ve onun davranışlarını nasıl yorumladığınızı kontrol edebilirsiniz.

      Partnerinizle ilgili otomatik düşüncelerinizin farkında olmak, partnerinizin davranışına ilişkin yorumunuzun gerçekçi olmadığı zamanları tespit etmenize yardımcı olabilir ve bu içgörü aslında hem kendi duygularınız hem de ilişki dinamiğiniz için büyük bir adımdır.

      Örneğin; attığınız mesaja henüz cevap vermeyen partnerinize karşı çok öfkeli hissediyorsunuz diyelim. O an “Artık beni eskisi kadar sevmiyor, bana karşı çok ilgisiz.” düşüncesine sahip olduğunuzu fark ettiniz.

      Durun ve bu düşünceleri tekrar değerlendirmeye çalışın. Partnerinizin bu davranışına ilişkin başka akla yatkın bir açıklama var olamaz mı? Mesela ani gelişen ya da uzayan bir iş toplantısı, kendisinin veya bir yakının rahatsızlanması yahut basitçe teknolojik bir aksaklık…

      Partnerinizin sizi eskisi kadar sevmediğine ya da ilgisizliğine dair başka kanıtınız var mı, yani bu tarz davranışları sürekli ve benzeri örüntüler ile tekrarlar mı? Örneğin; sizinle plan yapmaktan/vakit geçirmekten sürekli kaçınıyor mu ya da önceden özel günlerinizi hiç kaçırmazken artık çok da ciddiye almıyor mu?

      Diğer bir bakış açısıyla bakalım, şöyle bir düşününce partnerinizin sevgi ve ilgisine dair kanıtlar bulabilir misiniz hayatınızdan? Sırf içinden geldiği için küçük de olsa size değerli hissettirecek hediyeler alır mı ya da rutin bir gününüzün bile nasıl geçtiğini dinlemeye, sizinle çeşitli paylaşımlarda bulunmaya hevesli midir?

      İlişkideki Olumsuz Düşünce Tuzaklarını İmha Etmek

      Düşüncelerinizi yukarıda örneklendirdiğimiz gibi farklı şekillerde ele aldığınızda, olduğunuz yerden bir adım geriye gidip görüş alanınızı genişletebildiğinizde yapacağınız çıkarımların çok daha işlevsel ve sağlıklı olması muhtemeldir. Bunların sonucunda partnerinizin aslında hiç de ilgisiz biri olmadığını yeniden fark edebilir, tam tersi durumda ise ilişki dinamiğinizi ve karşılıklı beklentilerinizi yeniden değerlendirmeye dair mevcut ihtiyacınızı net şekilde görebilirsiniz.

      Tüm bunlara ek olarak, zihninizdeki “Bir partner nasıl davranır, romantik ilişki nasıl olmalıdır?” gibi kalıplardan otomatik düşüncelerinizin nasıl etkilenebileceğini fark etmek de yararlı olabilir. Her zaman işlevsel olmayan bu sıkı kalıplar kişisel deneyimlerimizden (aile, sosyal çevre, kurduğumuz ilişkiler…) etkilenebilir.

      Her bireyin deneyimleri de özellikleri de biriciktir, bu nedenle her ne kadar karşılıklı olarak ortak yönler bulabilseniz de partneriniz ile farklı insanlarsınız, dolayısıyla da farklı zihinsel kalıplara sahip olabilirsiniz. Bu, illa kötü ya da olmaması gereken bir şey olduğu anlamına gelmez. Sonuçta tek yumurta ikizimiz bile olsa bizimle yüzde yüz aynı deneyimleri paylaşıyor olamaz.

      Yalnızca, bu kalıpların farkında olmak kendi zihinsel kurallarınızı yakalayıp onların otomatik düşüncelerinizi, dolayısıyla da duygu-davranışlarınızı nasıl etkilediğini anlamanıza yardımcı olabilir.

      Bilişsel Çarpıtmalar ile Nasıl Başa Çıkılır?

      1-Düşünceleriniz üzerine düşünmek

      Bir durum sizi üzüyor ya da rahatsız ediyorsa, bu durumu düşünmek yerine durum hakkında kendinize neler söylediklerinize odaklanmaya çalışın. Düşünceleriniz üzerine düşünmek bilişsel çarpıtmaları tespit etmeyi sağlar ve başa çıkmak için ilk adımdır.

      2-Kesinlik ifadelerini bulup değiştirin

      Sizi rahatsız eden olaya değil, o olay hakkında kendinize neler söylediğinize odaklandığınızda bu düşüncelerde bazı kesinlik ifadeleri göze çarpacaktır. Örneğin, ilişkilerinizde bir sorun yaşadınız ve bu durum canınızı sıkıyor. Durumu düşünmek yerine kendi düşüncelerinize odaklandığınızda kendinize “bu durumun hep böyle olduğunu, hiçbir zaman bu sorunu aşamadığınızı” söylediğinizi ve aşırı genelleme yaptığınızı fark ettiniz. Kendinize söylediğiniz düşüncelerde “her zaman”, “hep”, “hiçbir zaman” “hiçbir şey” gibi kesinlik ifade eden düşünce kalıplarını “bazen, bazı şeyler” gibi kalıplarla değiştirerek aşırı genellemeyi dönüştürmüş olacaksınız.

      3-Kendinizi ya da başkalarını tanımlama

      Yapılan en büyük bilişsel hatalardan biri davranışa özgü bir durumu kişiliğe atfetme ve etiketlemedir. Örneğin; ev işinizi yapamadığınızda kendinizi “tembel” olarak etiketlemek yerine düşüncenizi “Sadece bugün evin işini yapamadım” olarak değiştirebilirsiniz. Böylelikle tek bir eylemin sizi tanımlamasına izin vermemiş olursunuz.

      4-Olumlu yönleri aramak

      Sizi rahatsız eden durum hakkında olumlu yönler aramak başlangıçta hiç de normal gelmeyebilir. Hatta başkası durumun olumlu yanını söylediğinde o olumlu yanları düşünmek istemeyebilirsiniz. Ancak olumlu yönleri aramaya başladığınızda zamanla bu noktaları bulmak kolaylaşacaktır.

      5-Rolleri değişmek

      Kendinize konuştuğunuz cümleleri başka birisi yaşadığında takındığınız tutum kendinize karşı takındığınızdan daha farklı olabilir. Örneğin; komşunuz en yakın arkadaşınıza gelse ve “Eşiniz sizi sevmiyor” dese, cevabınız ne olurdu? Büyük olasılıkla bu durumda arkadaşınıza “Hayır yanılıyor, eşin sana sevgi gösteriyor. Bugün seni kontrol etmek için iki kez aradı.” diyerek karşıt düşünce sunabilirdiniz.

      Kafanızdaki rolleri değiştirmek, aynı durumun gözden kaçırmış olabileceğiniz farklı yönlerini belirlemenize, olumsuz düşünceleri durdurmanıza ve onları daha gerçekçi ve iyimser olanlarla değiştirmenize yardımcı olabilir.

      6-Olumsuz düşüncenizin gerçek kanıtları var mı

      Olumsuz düşünce kalıpları tipik olarak gerçeklere dayanmaz. Rolleri değiştirmek yönteminde olduğu gibi, kanıtları incelemek, olumsuz düşüncelerinizle çelişen durumda ipuçlarını aramaktır. Örneğin; bu sabah bir toplantı sırasında hatalı yorumda bulunmuş olabileceğinizi ve herkesin tepkisinin olumsuz olduğunu düşündünüz. Bu duruma odaklanmak yerine ilginç bir şey söylediğiniz tüm zamanlara ve ekibinize ne kadar katkıda bulunduğunuza bakın. Hatta toplantı sırasında herkesin tepkisine odaklanabilirsiniz. Yorumunuza gerçekten bu kadar olumsuz bir ilgi gösterdiler mi?

      7-Gerçekleri görüşlerden ayırmak

      Gerçekleri görüşlerden ayırmak da bilişsel çarpıtmalar düzeltmek için iyi bir yöntemdir. Yukarıdaki toplantı durumu için “Çok aptalım” diye düşünmek bir fikirdir. “Raporu zamanında teslim etmedim” ise bir gerçektir. Bilişsel çarpıtmalar genellikle kanıtlarla ilgili olmayan görüşlere dayanır.

      8-Spekülasyona girmemek

      Özellikle sonuca varma ve akıl okuma bilişsel çarpıtmaları için kullanılır. Akıl okuyamadığımızdan neredeyse eminiz. Ancak, birçok durumda, özellikle söz konusu sizin davranışlarınız ve kişiliğiniz ise karşımızdaki kişilerin düşüncelerini bildiğimizi varsayarız. Bu nedenle, hemen sonuçlara varmadan önce bir “gerçeklik kontrolü” yapmak iyi bir fikir olabilir. Bu, başkalarına konuyu sorarak başlayabilir. Örneğin, bu hafta bazı kavgalarınız olduğu için partnerinizin size olan ilgisini kaybettiğini düşünüyorsanız, partnerinize ne düşündüklerini sorabilirsiniz. Bunu yaptığınızda, bilişsel çarpıtmanızın aksine kanıtlar bulmanız çok olasıdır. Tabii ki, bu alıştırmanın kritik bir yönü, insanların size söylediklerine inanmaktır.

      9-Gereklilik düşüncelerini değiştirmek

      Olumsuz düşünmeye yol açan yaygın bir bilişsel çarpıtma, gereklilik düşünceleridir. Örneğin; “Her gün spor salonuna gitmeliyim” Bu -meli, -malı ifadeleri, sizi ve diğerlerini otomatik olarak başarısızlığa hazırlayabilecek katı kurallar olarak işlenir. “Yapmalıyım” düşüncesini “Yapmak isterim…” veya “Şu olsaydı iyi olurdu…” ile değiştirmeyi düşünün. Bu, bakış açınızı değiştirebilir ve kendi kendinize kurduğunuz baskıyı kaldırabilir, ruh halinizi ve bakış açınızı iyileştirebilir.

      10-Maaliyet-fayda analizi

      Bir maliyet-fayda analizi, tipik olarak, bir kararın faydalarına karşı onunla ilişkili maliyetlere karşı tahminde bulunmayı ifade eder. Bu durumda, tanımladığınız düşünceleri alır ve size sundukları artıları ve eksileri düşünürsünüz. Kendinize şunu sorabilirsiniz: “Bu düşünce bana nasıl yardımcı oluyor ve beni nasıl incitiyor?” Bu düşüncelerden bazılarının size daha fazla zarar verdiğini fark ederseniz, onlarla savaşmanız daha kolay olabilir. Ayrıca, bu düşünce kalıplarından bazılarını sizin için bazı yararları temsil ettikleri için kullandığınızı da öğrenebilirsiniz.

      11-Bilişsel Davranışçı Terapi

      Bilişsel çarpıtmaları fark etmek ve değiştirmek için yöntemleri uygulamak tek başına uzun bir süreç olabilir. Birçok insan, olumsuz düşünceleri yeniden değerlendirirken bir ruh sağlığı uzmanıyla çalışmayı yararlı buluyor. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bilişsel çarpıtmaların yeniden yapılandırılması için başvurulan bir terapi yaklaşımıdır. Bilişsel çarpıtmaların, ilişkilerinizi veya kendinizi nasıl gördüğünüzü etkilediğini düşünüyorsanız, olumsuz düşüncelerinizi fark etmede ve dönüştürmede size rehberlik edebilecek bir profesyonelin desteğini aramak iyi bir fikir olabilir.

      Otomatik Düşünceler ve Bilişsel Çarpıtmalar Psikoterapide Nasıl Çalışılır?

      Bilişsel psikoterapi, bireyin duygusal ve davranışsal sorunlarının, uyumsuz veya hatalı düşünme biçimlerinin kendine ve başkalarına karşı çarpık tutumlarının sonucu olduğu görüşüne dayanan bir psikoterapi biçimidir. Terapinin amacı, bu hatalı bilişleri tespit etmek ve bunları daha uyumlu olanlarla değiştirmektir. Bu süreç, bilişsel yeniden yapılanma olarak bilinir.

      Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ise biliş ve öğrenme teorilerini bilişsel terapi ve davranışçı terapiden türetilen tedavi teknikleriyle birleştiren bir psikoterapi şeklidir. Bununla birlikte yaratabildiği değişime dair bilimsel kanıtların oldukça fazla olduğu bir yaklaşım olduğu söylenebilir.