Yas, Kayıp ve Ölüm Kaygısı: Nasıl Başa Çıkabilirim?
Büyük ölçüde bilinçsiz düzeyde kalmasına rağmen, varlığımızın bir sonu olduğunun ve her birimizin bir gün ölmesi gerektiği gerçeğinin, düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımızın üzerinde derin bir etkisi vardır. Yaşamın bir sonunun olduğu farkındalığının sebep olduğu korku ve duygusal ıstırap o kadar acı vericidir ki kendimizi bundan korumamız gerekir. Çoğu insan nadiren ölüm hakkında düşünür. Bununla birlikte, bilinçsiz bir düzeyde, nihai sonumuzun olduğunu bilerek ölüm kaygısı hissetmek, hayatımızın önemli yönlerini etkiler ve eylemlerimizin çoğunu etkiler.

İnsanlar, kendi ölümleriyle doğrudan yüzleşmekte zorlanırlar. Bu nedenle, ölüm gerçeğini bilinçaltına baskılar ve bu gerçekle başa çıkmak için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirirler. Varoluşçu bazı psikologların gözlemlerine göre; “Kişinin kendi ölümlülüğünün farkında olmasının yarattığı felç edici korku, ölüm gerçeğinin inkarına ve ölümle ilgili düşüncelerin bastırılmasına yol açar”. Bunun yanı sıra, Terör/Korku Yönetimi Teorisi (TMT) araştırmacıları tarafından yapılan deneysel çalışmalar, ölüme dikkat çekildiğinde insanların, davranışsal tepkilerini değiştirdiklerini ve belirli savunma mekanizmalarına daha çok başvurduklarını göstermiştir. Başka bir deneyde deneklerin bilinçaltı, “ölüm” kelimesine maruz bırakıldıktan sonra, kendi etnik gruplarının veya milletlerinin dünya görüşünü daha güçlü bir şekilde savunurken, aynı zamanda dünya görüşleri kendilerininkinden farklı olan diğer grupların üyelerini aşağıladıkları gözlemlenmiştir. Son olarak bir diğer deneyde, yine, “ölüm” kelimesine maruz bırakılan yargıçların, kontrol grubundaki (yani ölüm kelimesine maruz bırakılmayan) yargıçlara göre daha şiddetli cezalar verdikleri görülmüştür.
Sonuç olarak, deneysel bir ortamda, bilinçaltı “ölüm” kelimesine maruz bırakılan bireylerin tutumlarında ve eylemlerinde önemli değişiklikler yaratabiliyorsa, insanlara ölümlerini hatırlatan gerçek dünyadaki sayısız olayın güçlü etkisini belki de sadece hayal edebiliriz.

Ölüm kaygısının birey üzerindeki etkileri
Bireyler, ölüm kaygıları arttığında, kendilerine (ve çoğu zaman başkalarına da) zararlı olan şekillerde giderek daha savunmacı hale gelme eğilimindedirler. Çoğu insan başlangıçta, hayatı daha sıkı kucaklayarak ölüm kaygısına olumlu bir yanıt verse de kaygının devam etmesi ve/veya artmasıyla kişi, zamanla daha savunmacı hale gelir. Kişi, kendini korumak için ölümü inkar ettiğinde, hayatındaki gerekli ve anlamlı konulara değer vermek yerine önemsiz olanlara değer verebilir. Pek çok insan, hayatı asla ölmeyecekmiş gibi yaşama eğilimindedir ve bu uğurda çok değerli deneyimleri boşa harcamayı göze alabilir.
Trajik bir şekilde, ölüme karşı savunmacı tepkileri arttığı için birçok insan, hayatın anlamını ve heyecanını yitirmektedir. Yavaş yavaş daha katı ve kontrollü hale gelmekte ve böylece yaşam deneyimi yelpazelerini kısıtlamaktadırlar. Zaman içerisinde, hayata, kendilerine ve başkalarına karşı, alaycı ya da nefret dolu tavırlar sergilemeye başlayıp bir zamanlar kendilerini heyecanlandıran ilgi alanlarından vazgeçebilmektedirler. Hayat hakkında giderek daha az istekli, daha çok depresif ve mutsuz olduklarını hisseder hale gelebilirler.
Pek çok insan, ölümden sonra yaşam ümidini sürdürmek üzere bazı inanç sistemlerini benimser. Pek çoğu insan ise, daha felsefi bir konum alırken, bazıları da (bir eş, partner, bir guru ya da bir lider gibi) birinin nihayetinde onları kurtaracağına inanabilirler.
Ölüm kaygısına karşı bazı savunmaların yararlı yan etkileri vardır. Örneğin, sanat, edebiyat ve bilimdeki yaratıcı eserler aracılığıyla gelen sembolik ölümsüzlük arayışı gibi. Ayrıca, aileye, arkadaşlara ve genel olarak insanlara bağlılık hissederek kalıcı bir anlam bulmak ve olumlu bir miras bırakmaya çalışmak, ölüm kaygısına karşı kişilerde genellikle olumlu bir etkiye sahiptir. Ancak, çocukları aracılığıyla yaşamak gibi bazı sağlıksız savunma mekanizmaları genellikle çocuklar üstünde olumsuz bir etkiye sahiptir.

Ölüm kaygısıyla başa çıkmanın 5 yöntemi
Yaş aldıkça ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, hepimizin karşılaştığı zorluklardan biridir. Günümüzde, ölüm gerçeğinden kaçmak, yani “Kaçınma tutumu”, en popüler başa çıkma yöntemidir. Bununla birlikte, bazı olağan başa çıkma yolları varoluşsal kaygıya neden olabileceği gibi ve yaşam kalitemizi de bozabilir.
İşte, ölüm kaygısına tampon olabilecek bazı öneriler:
1. Anlam Yaratmak
Terör/Korku Yönetimi Teorisi’ne (TMT) göre insan, kendi hayatının bir anlamı olduğu ya da genel olarak yaşamın bir anlamı olduğu duygusuna sahip olması, bireyin ölümlülüğünün farkındalığıyla ve bundan korkmadan yaşamasını sağlar. İnsanlar, ruhunu tatmin edici, önemli bir şey yaptıklarında, ölüm konusunda endişelenecek zamanları kalmaz. Bu nedenle, bireyin en derinlerindeki kişisel değerlerine açıklık getirmesi ve yaşamında bu değerlere hizmet etmesi oldukça önemlidir. Araştırmalar, kişinin anlamlı hissettiği herhangi bir kaynağın (iş, ilişkiler, bilim ve inanç gibi), bireysel önemli bir değerine hizmet etmesi gerektiğini öne sürmektedir.
2. Önceliklerde Değişiklik Yapmak
Ölüm kaygısı, yaratıcı olmamız için bizi motive eder. Zaman kısıtlıyken daha fazlasını başarırız. Ölümlülük, ilginç ve anlamlı bir hayatı yaşamamız için bize ilham verir. Önceliklerimizi daha iyi belirlememize ve daha proaktif hayatlar sürdürmemize neden olur. Eğer ölümsüz olsaydık, haklı olarak, her eylemimizi sonsuza kadar erteleyebilirdik. Şimdi veya yarın bir şey yapıp yapmamamızın bir önemli kalmazdı.

3. Üretkenlik
Sembolik ölümsüzlüğün bir biçimi olan üretkenlik terimi, arkamızda olumlu bir miras bırakmak için kendi varlığımızın ötesine geçmenin bir ifadesi olarak görülebilir. Üretkenlik, ölüm korkusunu, derin bir memnuniyet hissine dönüştürebilir.
4. Kabul
İnsanlar olarak, yaşama ve ölüme karşı önyargılı bir bakış açısına sahibiz. Ölümü, yaşamdan (yani maddi, manevi tutunduğumuz tüm varlıklarımızdan) bizi ayıran bir şey olarak görürüz. Bazı kadim öğretiler, sürekli değişen yaşamdaki geçici/fani şeylere bağlı olduğumuz için acı çektiğimizden bahseder. Acılarımıza son vermenin yolu da aslında fani/geçici şeylere olan bağlılığımızı kesmekten geçer. Örneğin zenginlik ve güç gibi şeyler. Böylece, artık ölümden korkmayız çünkü kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayacaktır. Ya da bunları bir ‘kayıp’ olarak algılamayacağızdır.
5. Bilişsel-davranışçı Bir Yaklaşım
Duygusal yaşamlarımız, inançlarımız ve değerlerimiz tarafından şekillendirilir. Gözlemci, gözlemlenen kişinin gerçeğini etkiler. Stoacı öğretiler, kontrol edebileceklerimize odaklanmamızı ve kontrol edemediklerimiz içinse endişelenmeme tavrını benimsememizi önerir. Hali hazırdaki koşullarda elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı bilmek, her şeyi (yaşamı da ölümü de) serinkanlı ve dingin bir biçimde kabul edebilmemize yol açar.

Yas ve Kayıp ile Başa Çıkmak
Ne tür bir kayıp yaşamış olursanız olun, yas tutmanın doğru ya da yanlış yolu yoktur. Ancak yasın aşamalarını ve türlerini anlayarak, yas ile başa çıkmanın daha sağlıklı yollarını bulabilirsiniz.
Yas, kayba verilen doğal bir tepkidir. Sevdiğiniz bir şeyin veya birinin kaybında hissettiğiniz duygusal acıdır. Çoğu zaman, kaybın acısı bunaltıcı olabilir. Şok veya öfkeden inançsızlığa, suçluluk ve derin üzüntüye kadar her türlü, zor ve beklenmedik duyguyu yaşayabilirsiniz. Kederin acısı, fiziksel sağlığınızı da bozabilir, uyumayı, yemek yemeyi ve hatta doğru düşünmeyi zorlaştırabilir. Bunlar, kayba karşı normal tepkilerdir ve kayıp ne kadar önemliyse, yas o kadar yoğun olacaktır.
Sevdiğiniz birinin veya bir şeyin kaybıyla başa çıkmak, hayatın en büyük zorluklarından biridir. Yas tutmayı, sevdiğiniz birinin ölümüyle ilişkilendirebilirsiniz – ki bu genellikle en yoğun yasın nedenidir – ancak herhangi bir kayıp, aşağıdakiler de dahil olmak üzere yasa neden olabilir:
- Boşanma veya ilişkinin bitmesi
- Sağlık problemleri
- İşini kaybetmek
- İflas
- Emeklilik
- Evcil hayvanı kaybetmek
- Düşük yapmak
- Sevilen birinin hastalığı
:max_bytes(150000):strip_icc()/4175361_color1-5c3b9069c9e77c0001c6c85f.png)
Yas aşamaları
1969’da psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross, “yasın beş aşaması” olarak bilinen şeyi tanıttı. Yasın bu aşamaları, ölümcül hastalıkla karşı karşıya kalan hastaların duygularına ilişkin çalışmalarına dayanıyordu, ancak birçok insan bunları, sevilen birinin ölümü veya ayrılma gibi diğer olumsuz yaşam değişiklikleri ve kayıplarına genelleştirdi.
Yasın 5 Aşaması
1 – İnkar: “Bu benim başıma gelmiş olamaz.”
2 – Öfke: “ Bu neden oluyor? Suçlu kim?”
3 – Pazarlık: “Bunun olmamasını sağlayın ve karşılığında ben ____ yapacağım.”
4 – Depresyon: “Bir şey yapamayacak kadar üzgünüm.”
5 – Kabul: “Olanlarla barışığım.”
Bir kaybın ardından bu duygulardan herhangi birini yaşıyorsanız, tepkinizin doğal olduğunu ve zamanla iyileşeceğinizi bilmek yardımcı olabilir. Ancak, yas tutan herkes bu aşamaların hepsinden geçmez – ve sorun değildir. Popüler inanışın aksine, iyileşmek için her aşamadan geçmeniz gerekmez.
Yasın Duygusal Belirtileri
- Şok ve inkar – Bir kaybın hemen ardından olanları kabullenmek zor olabilir. Uyuşmuş hissedebilir, kaybın gerçekten olduğuna inanmakta zorluk çekebilir, hatta gerçeği inkar edebilirsiniz. Örneğin, bir evcil hayvan veya sevdiğiniz biri öldüyse, gittiklerini bilseniz bile geri dönmelerini beklemeye devam edebilirsiniz.
- Üzüntü – Derin üzüntü, muhtemelen kederin en evrensel olarak deneyimlenen belirtisidir. Boşluk, umutsuzluk, özlem veya derin yalnızlık duygularınız olabilir. Ayrıca çok ağlayabilir veya duygusal olarak dengesiz hissedebilirsiniz.
- Suç – Yaptığınız, söylemediğiniz veya yapmadığınız şeyler için pişmanlık duyabilir veya kendinizi suçlu hissedebilirsiniz. Ayrıca belirli duygulardan dolayı da suçlu hissedebilirsiniz (örneğin, bir kişi uzun ve zorlu bir hastalıktan sonra öldüğünde rahatlamış hissetmek). Tamamen elinizden çıkmış olsa bile, kaybınızı önlemek için daha fazlasını yapmadığınız için kendinizi suçlu hissedebilirsiniz.
- Korkmak – Önemli bir kayıp, bir dizi endişe ve korkuyu tetikleyebilir. Örneğin eşinizi, işinizi veya evinizi kaybettiyseniz, kendinizi endişeli, çaresiz veya gelecekle ilgili güvensiz hissedebilirsiniz. Panik ataklarınız bile olabilir . Sevilen birinin ölümü, kendi ölümlülüğünüz, o kişi olmadan hayatla yüzleşme veya şu anda tek başınıza karşı karşıya kaldığınız sorumluluklar hakkında korkuları tetikleyebilir.
- Kızgınlık – Kayıp kimsenin suçu olmasa bile, kızgın ve kırgın hissedebilirsiniz. Sevdiğiniz birini kaybettiyseniz kendinize, Tanrı’ya, doktorlara ve hatta sizi terk ettiği için ölen kişiye bile kızabilirsiniz. Size yapılan haksızlıklar için birilerini suçlama ihtiyacı hissedebilirsiniz.

Yasın Fiziksel Belirtileri
Genellikle yası tamamen duygusal bir süreç olarak düşünürüz, ancak yas genellikle fiziksel sorunları da içerir:
- Yorgunluk
- Mide bulantısı
- Bağışıklığın düşmesi
- Kilo kaybı veya kilo alımı
- Ağrı ve sızılar
- Uyku bozuklukları
Yasın acısı çoğu zaman kabuğunuza çekilmek istemenize neden olabilir. Ancak diğer insanların desteğine sahip olmak, iyileşmek için hayati önem taşır. Normal şartlar altında duygularınız hakkında konuşmaktan çekiniyor olsanız bile, yas tutarken bunları ifade etmek önemlidir. Arkadaş ve aile üyelerinizle görüşmek, yas konusunda uzman bir terapistten destek almak yas sürecinizi sağlıklı atlatmanıza yardımcı olacaktır. Unutmayın, hiçbir duygu aynı kalmaz.
YORUM YAPIN